Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeter

Tekerlekli sandalyeyi ses çıkmasın diye  Kucaklayıp taşıyınca Sanıyorlar ki sürükmek aklımıza gelmiyor İnsanlar neden inceliği ahmaklık sanıyor? Hey insanlar! Ben de bilirim can yakmasını, Ağlatmasını kuytu köşede Sivriltip cümleleri mızrak gibi kelimelerle Döşemeyi ulu orta insan içinde Ezmeyi garibanı fakir diye Ya da yüzüne vurmayı bilgisizliğini cahilin An olur yanar dilimin ucu  An olur ter basar, gök çöker Diyecek olurum Sus gelir  Gelsin Efendi çocuğum ben, şiir yazarım, yeter.

Ne işin var bu saatte buralarda?

Vururken pencereme  İstasyonun aydınlatmaları Silüetimi gördüm camdan Saat sabaha karşı 5 Tanrı bu saatte şiir yazdırmasın insana Ve aynalara baktırmasın uzun uzun Selamlaştım kendimle, Uzun zamandır görüşmüyorduk İş güç, hayat gayesi Yine de karşılaşmak istemezdim böyle  Gecenin beşinde Üst baş dağınık ve istasyon ışıklarının gölgesinde Pek de iyi görmedim, yaşlanmış  biraz Yine de belli etmedim, yüzüne karşı gülümsedim Ne işin var burada, yolculuk nereye? Dedim Bilmiyormuş, gülümsedi Üzülmeyeyim diye olsa gerek İyi göründüğümü söyledi

Maskesiz yolcu kabulü

Gecenin sesini dinlerken Yarıya kadar aralı pencerem Telaşla bir şeyler anlatıyor cırcır böcekleri.. Doğrulup yatağımdan Nasılsın? Dedim kendime  İyi misin? Benim yerime cevapladı  yakındaki istasyonun memuru "Trenlerimizde ve peronlarımızda Maskesiz yolcu kabulü almıyoruz"

van gogh'un tabloları

Van Gogh'un tablosundan fırlamış gibi yakamoz Karşı kıyıdan belli belirsiz ışıklar yanıp sönüyor. Sahildeki taşların üzerinde, Komşuyuz yaramaz kedilerle Evden fırlayıp yay gibi Kaçarak her şeyden geldim buraya Unutuyor insan bazen aklını yanında taşıdığını Herkesten, her şeyden kaçmak mümkün de Kendinden kaçamıyor insan  Akıttım yaşını gözümün  Van Gogh' un tablolarına hadi beni geç de.. fotoğraflarda bile ağlayan bir kadın nasıl resmedilirdi acaba, Van Gogh'un tablolarında?

çamlarla örtülü ev

Çamlarla çevrili evin Perdesiz penceresinden  Gecenin bilmem kaçında Ne demeye çıkarsın? Bak göz kırpıyor sana yıldızlar Islık öttürüyor arkandan rüzgar Hiç aldırmıyorsun. Sarı yanan lamban Rengini saçlarından mı kıskanır?  Bilmem. Sadece kayıtsız bir seyirciyim ben, En az çamların üzerindeki misafir serçeler kadar Onlar ötüşür Ben şiir yazarım 

origami

saat gecenin körü hislerimle ilgili kafa patlatmak yerine kağıt katlıyorum yirmi dört yaşında iki metreye yakın dazlak kafalı bir herifim şimdi oturmuşum masaya iki kat zıplayan kurbağa yapıyorum

peynir

iki dize yazmak için maymun ettik mutluluğu değer mi? bak şarap kan kırmızı rüzgar üflüyor yüzüne hem uzaklarda birileri düşünüyor seni e dolapta peynir de varmış, daha ne istiyorsun ki?

zehir adında bir filmin senaryosunu yazamayınca

Zehir bu kan değil damarlarımda dolaşan zanetmeyin zehirlendim, ben zehirin ta kendisiyim. nefes alamadığım zamanlar var dizlerimi hissedemediğim hani derler ya "dokunsalar ağlayacak", dokunsalar ölecek gibiyim kim dokunsun? ben bomboş bir gerçekliğin içindeyim. zift gibi hayallerimi kusarken beyaz kağıtlara, mürekkep kesti elimi zehiri aktı parmağımın, mürekkebe karıştı mısralarıma gerçekliğim. yine bomboş

Çakıl

Ne zaman daralsam dört duvar arasında  Ya bir kuş Ya bir parça deniz aradı gözlerim İnsanın yalnızlığını dindirmez bunlardan başkası Tırnaklarımın arası toprak  Kazarak geçti ömrüm Minik bir cevher çıksaydı ya?  Hep çakıl, hep çakıl

yağmur

Ne zaman yağmur yağsa kuşlar ötüşür saklandıkları dallardan saçak altlarına toplanır insanlar ve toprak kokusu ve hüzünlü damlar mistik bir dans gibi salınır bulutlar yağmurun sesi karışır sesine ve ıslanırız sırılsıklam ne zaman yağmur yağsa seni bana getirir rüzgar

kara delik

Yazmayıp da ne yapayım? hapşırık gibi mısralarım gün, dünün aynısı kara delikler kadar yalnızım

3 haziran

uzun uzun damarlar gibi zaman dönüp dönüp başa sarıyor aynı tarih kimine ölümü kimine aşkı hatırlatıyor https://www.youtube.com/watch?v=cViOuZ0W5-8

Yine veda

Yaralıydı etrafımı saran dört duvar Şairlerin resimleriyle sardım Geceleri şiirler okuyup Şarkılar söyleyerek uyuttuk mahalleyi Bomboş odalarda dans denemelerimiz de oldu Yılları devirişimiz de nefes nefese Şiirden yapılma bir sandıkta saklıyorum hatıraları Yine veda ediyorum bir şehire Yine kaçak göçek Yine uyku tutmuyor gece yarısı Ölü şairler tepemde yine Hepsinden birer dize mırıldanıyorum Ruhlarına değsin. Planlarım hep suya düştü Derinlere dalabilir misin?

bazen

"seviyor musun beni?" dedi "bazen" dedim güldü güldüm kimse kimseyi sevemez bir ömür ben çok dürüsttüm

severim

çok severim böyle akşamlar çakırkeyif gezmeyi yollarda oturup denizin kenarına, bakmayı uzaklara çok severim son trene yetişmek için yahut son vapuru yakalamak için koşuşturmayı çok severim izmiri çok severim böyle akşamlar kordonda şarkı söylemeyi çok severim şarabı çok severim müziği çok severim moda'dan söğütlüçeşme metrobüs durağına yürümeyi pera'dan sirkeci marmaraya koşmayı sızıp metrobüste söğütlüçeşme'den beylikdüzüne gitmeyi bile severim dişimi kırmayı bira içerken gecenin 2'sinde lahmacun siparişini izlenilen filmi yarıda kesmeyi severim ışıkları söndürmeyi konçerto dinlemeyi tiyatrodan dönmeyi şiir yazmasını severim penceremden bakmayı fesleğen koklamayı odama poster asmayı ve tanımadığım insanları bile severim ben aslında yaşamayı böyle akşamlar severim

aklıma gelseydi

aklıma gelseydi bu şiiri ben yazardım, dediğim şairler oldu hiçbiri tanımaz beni ama oturup sert birer kahve içtik manzarasında İstanbul'un. zifir karanlığında varoşların, sohbet ettik baş başa aşk acısı da çektik beraber yalnızlığı da göğüsledik hiçbiri tanımaz beni ben onları tanırım, aklıma gelseydi ben yazardım o şiirleri olsun çok okudum, kafi.

üç deli

şaşı mustafa pablo ben oturduk bir yerde laflıyoruz sanıldığı gibi öyle fransız aksanı yok pablo'nun mustafa desen, garibim mahalleliyi dikizlemekten şaşı kalmış pablo salamanka'dan bi' şeyler anlatıyor her zamanki gibi babasını duvar dibinde bırakmışmış.. ulan senin babanı mahallede herkes tanır, yeme bizi şimdi sor bak mustafa'ya anlatsın bizim oranın kuşlarını anlatmak üzere sözünü balla kesiyorum pablo'nun deli miyim neyim, sırası mı şimdi kuşun?

kuş

nedendir benim bu kuşlara sevdam? nerden gelir kanatlarına hayranlığım? rüzgarına denizin yeşiline dalın vuruluşum neden? baharı böylesine bekleyişim bundan mı acaba? bilmem

zaman

bir hışımla sarıldım yine kalem kağıdıma dedim ki dünyanın en güzel şiirini yazacağım içinde hüzün de olacak, sevinç de vuslat da olacak, hasret de sevda da olacak, nefret de sarıldım, sarıldım lakin yazamadım anladım ki zaman lazımmış meğer mürekkepten evvel

topal Ulviye, amcam, ben, sen ve kargalar

kafamın içinde kelimeler dönüp duruyor yakalayıp kirpiklerimle akıtıyorum yanaklarıma ağzımdan dökülüyor kurduğun o son birkaç cümle eski dostlardan bir kaçını hatırlıyorum ve birlikte içtiğimiz o tenha kafeyi.. vay be ne çok Ataol Behramoğlu okurdum o zamanlar amcam balta, ben sapı topal Ulviye desen artık emekli ikramiyesi kuyruğunda, tam gülesimiz gelecek pırr.... sekiz on karga

firavunun halleri

Firavun ağlıyor altından tahtında tanrı kral mı değil mi ister ağlar ister güler kullarım selamlıyor beni yırtık elbiselerinin içinden bir kilo fındığı dişleriyle kırıp yemiş aptal gülümsüyor burnundan solucanlar taşarken ne dediği anlaşılmıyor apartmanın arkasına dolaş bi bakayım diyor firavun ağlıyor işte hüngür hüngür oysa sadece sevişirken ve bir de tuvalette hatırlamaz mıydı insan olduğunu? sanki iki eylem de insana özmüş gibi ne kadar benciliz ya bak sen.. dur yere güceniyorum bi' akşam üstü

yarım

Yitik mürekkebimle doldurmaya çalışırken beyaz sayfaları hikayelerimin sonu hep yarım kaldı kitaptan kaldırıp başımı penceremin mavisine bakayım dedim gözüm karşı apartmanın damlarında kaldı bir dize geldi aklıma gecenin bir vakti, kuşlarla ilgili, uçtu gitti hepsi ellerim bak boş kaldı

isimsiz şiir

Gecenin bir yarısı Eskiden dinlenilen şarkılar anlamını yitirmiş Birkaç görüntü aklımda Bazı bazı heyecanlajdırıyor Gözüme uyku girmiyor

katil

içimdeki şairin düşmanı kullandığım antidepresanlar her sabah bir tablet yutarak öldürüyorum şiirlerimi dizelere bulanmış ellerimi siliyorum beyaz kağıtlara izi kalıyor yalancı mutluluklarımın

Kalem

Sabah evden çıkmadan güneş çizdim gökyüzüne bir kaç harabeliğin duvarlarını boyadım bir de çatı çizdim üstlerine kuş çizdim bir sürü ayakkabısı yırtık çocuğa yeni ayakkabı karnı aç sokak hayvanlarına mama çizdim öyle bir kalem ki bu zaman boyasıyla yazan ne istersek onu çizip, onu yaşıyoruz

Durum

Uzanmışım sırt üstü Tabanlarım sızlıyor Başım uğulduyor Sabah erkenden uyanmam gerek Yatak sıcak Hava soğuk Islak ıslak çiselerken bulutlar Bir de rüzgar uğulduyor Gri bir sabaha uyanıp İt gibi titreyerek yarım saat yol yürüyeceğim Küfür gibi bu sokaklar Rüzgarın bu sesi Kafam bozuk Canım sıkkın Yatak sıcak Hava soğuk Tabanlarım sızlıyor.