Bitti Müzeyyen (5)


Müzeyyen sen gerçek misin? Konuya damdan düşer gibi girdiğim için özür dilerim ama kafamı karıştıran ciddi bir konu bu. Müzeyyen yazı dizisini okuyan arkadaşlarım soruyorlar seni. Müzeyyen kim? Gerçek mi? Karşımdaki kişinin samimiyetine göre bir şeyler mırıldansam da verdiğim cevaplar beni bile tatmin etmiyor. Yalan konusunda iyi değilim sen biliyorsun, belli ederim ben hemen heyecanlanırım. Nabzım hızlanır, susarım sonra. Müzeyyen sen gerçek misin?
Gerçek ve hayali karıştırır oldum. Bazen şiirlerle gerçek hayatı bile karıştırdığım oluyor. Ne zaman aklıma gelsen felaketim oluyorsun yahut oturup siyah portakallar yiyor, korkunç kitaplar okuyorum. Dolayısıyla senin bir şiir olma ihtimalin üzerinde çokça duruyorum. Yazarına saygım sonsuz lakin seni okumakta güçlük çekiyorum. Müzeyyen, ben artık seni sevmiyorum. Hüseyin Rahmi Gürpırnar’ın bir dizesinde bulamıyorum, Özdemir Asaf’ın bir şiirinde anmıyorum, Küçük İskender’in sigarasının dumanında hatırlamıyorum. Evet, bir şiir olduğunu düşünüyorum lakin artık kafiyene aldanmıyorum. Dolayısıyla Müzeyyen yazı dizisine son veriyorum. Artık yeni şiirler okumak, yeni hikayeler yazmak istiyorum.
Her şeye rağmen eski günleri unutmak istemiyorum. Kendimi gözlerine zincirleyip bakışlarının kölesi olduğum pastel renklerle boyalı günler. O zamanlar yağan yağmurların rengi bir başkaydı Müzeyyen. Gökyüzünü boyardık birlikteyken. Aldığın her nefeste yeniden doğardım, bilemezsin. Karanlık yanının gizemli çığlıklarını duyduğum günlerin sonunda pastel renklerle bezenmiş günlerimizi düşündüğümde kalbim tekler beni bir terleme basardı, adını duysam çılgına dönerdim. Tüm renkleri siyaha bulasan da seni kendimden bile kıskanmaya devam ederdim. Gizlice öldürüp her gece öfkemi, sana koşardım.
Sirkeci’den bindiğim bir vapurda martılara simit atarken aklıma geldin. Seversin sen öyle olur olmadık uğramayı. Sen hazır gelmişken ve kalbimde yarattığın depremler bitmişken fırsattan istifade ettim ben Müzeyyen. Seni simite katık edip martılara paylaştırdım. Tüm boğaza saçıldı hatıran, rüzgarda dağılan saçlarından farksızdı. Sansürlü bir şiiri haykırır gibi haykırdım seni tüm İstanbul’a. Her teli bir dize olan saçlarındı ve şiirin başlığıydı kaşların. İçimde kalan son birkaç kırıntın da rüzgara ve martı çığlıklarına karıştı Müzeyyen. Şimdi yüzleşmek istersen kendinle, bir akşamüstü Karaköy sahilden Topkapı Sarayı’na bakarken esen rüzgarın uğultusunda kendi şiirini duyacaksın. O şiirin hiçbir dizesinde adım geçmeyecek ama sen yine de beni anacaksın. Gerçek misin yoksa değil misin emin değilim ama emin olduğum bir şey var. Bitti Müzeyyen. Hiçbir bant yapıştıramaz artık bizi.

Geçen ayın en beğenilenleri

Tuzla belediyesi ve şeytan