Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kabahat

Seni yanındakinden tanır olmuşsam benim kabahatim değil yağmurlu bir kış günü yüzünü rüzgardan başka şeyler için saklar olmuşsan benim kabahatim değil ve her şeye rağmen yüzümde bir gülümseme aralık ayında içime bahar gelmişse senin kabahatin değil

Kazma

Seslendiler arkamdan Abi topa vur Abi topa vur Bana doğru yuvarlanan topa baktım Sonra çocuklara Vurdum Topu düştüğü yerden almak için Daha fazla yürümeleri gerekti

Rigor mortis

Her şeyi bıraktığın gibi bulduğun bir odaya Akşam saatlerinde girmişsindir Yaktığın floresan lamba ısınana kadar loş Toplamadan çıktığın yatağın dağınık Masanın üzeri hüzünlü ve aklın kadar kalabalık Huzuru içinde ara diyor okuduğun kitaplar  Annen onlarla hemfikir  Kim becermiş ben becereyim diye düşünsen iyi Düşünemiyorsun genelde, sorun biraz da bu Sorumlulukların yakana yapışmış Günler geçtikçe bahanen azalır Erteleyemezsin huzursuzluğu. Gelen anksiyete nöbetlerine "Siktir et" demekte bulursun çareyi  On saniye iyi hissetmek için çaba Üst komşunun gülüşme sesleri Karşı komşunun sifon sesi Sokaktan köpek havlaması Sen odanda yalnız Rigor mortis derler bana Ölüm katılığı demek Taş kestim bu şehirde inanmazsınız.

İçim

Güzelim denizin dibine çirkin bir bina dikmişler Az yanına da moloz yığmışlar Deniz var, sesi gelmez Ha bire bir şeyler yanıyor karşıda Tren geçer arada bir Bakar hüzünlenirim, kimisi memleketime gider Hızlı geçiyor zaman diye ayrı  Geçmiyor günler diye ayrı kederlenirim İçim sıkılıyor

İstekler

Terli terli ölmek istemem Kuru bir şekilde, Sırt üstü yatarken bulsunlar cesedimi Evdeysem, derli toplu olsun odam Dışarıdaysam, mevsimlerden ilkbahar yahut yaz Çamur balçık bulaşmasın elime,yüzüme Diyeceksiniz ki ölmüşsün işte, ne fark eder? Etmez olur mu hiç, eder. Çekilen son fotoğrafımda yakışıklı çıkmak isterim Keyif yapar gibi, Akşamüstü şekerlemesi gibi ölmek isterim Tesbih sallayan polisler, lanlı lunlu konuşan memurlar dokunmasın cesedime Güzel parfüm kokan yeni mezun olay yeri incelemeciler gelsin Arkamdan da üzülmesinler isterim Yazık falan gibi laflar zoruma gider Herkes işini yapsın Ve konu kapansın

Yaşa böyle

Ağlamış bak bulutlar Islak asfaltlarda yürüyorun Teskin etmek istediğim bulutları Kovalıyor sert rüzgar Yaşanmaz bu şehirde diyerek Yerleştiğim yeni yer Acı acı gülümsüyor dik yokuşlarıyla Tırman tırman tırman Dışın buz için kan ter

Islak demir sarı ışık

Bozukmuş beynimin kimyası Okuduğum kitap öyle söylüyor Ağlıyor kelimeler ıslak tren raylarında Sarı sokak lambalarının altında Yosununu siliyorum yanaklarımın, Yırttığım kitabın sayfalarıyla Islak demirden yansıyan sarı ışık Kimi duygulandırır bu kadar benden başka? Sahiden delirmişim ben.

ne önemi var?

Yolumu uzattım bu sabah denizi görerek işe gideyim diye gittiğimde farkettim unutmuşum bakmayı denize öküz mü oturur yüreğe düğüm müdür boğazdaki bilmem bakamadıktan sonra denize ya da göğe ne önemi var yaşamanın?

nasip

herkes gidince kalanmış nasibin kim nerde inatla duruyorsa, o oluyor mesele kazanmak veya kaybetmek değilmiş anladım durmakmış mesele lakin benim gönlüm hiçbir yerde sabit durmuyor herkes gidince kalan olacak nasibim seçmediğinden, seçileceklerdenim

Bazen

Hayat güzel aslında sırtını yaslayıp bir ağaca gökyüzüne bakarken rüzgarı dinliyorsan ya da başını koyup sevgilinin omzuna deniz kıyısında, müzik dinliyorsan hayat güzel aslında karnın toksa, sadece spor yaparken yoruluyorsan akşam evine giderken yürüdüğün yolda sokak müzisyenleri varsa istediğin saatte yatıp, istediğin saatte uyanıyorsan. hayat güzel gitmek istediğin her yere gidebiliyorsan yemek istediğini yiyebiliyorsan giymek istediğini giyebiliyorsan lakin olmuyor işte olmaz bunların hepsi aynı anda bundandır ara sıra grisi gökyüzünün bundandır ara sıra bulutu gözlerinin bundandır dökülen teli saçlarının sanırım en doğrusu sözün hayat BAZEN güzel aslında..

Gece gece

Gece gece şiir yazdırmasın tanrı Akıl karı bir iş değil Ağzımda paslı bir tat Burnumda ekşi bir koku Ne uluyorsunuz be köpekler?  Derdiniz ne?  Mideme kramplar giriyor Rüzgar, korkunç bir cadı büyüsü gibi uğulduyor Aklıma insanlar geliyor Büyük adamlar Küçük çocuklar geliyor Bir geçmişi düşünüyorum Bir geleceği Uyur uyanık. Şekiller büyüyor, küçülüyor Bu saatte şiir yazdırmasın tanrı Akıl karı bir iş değil

Cırcır böcekleri

Varken sevmek bilinmez Yokken akıldan düşmez yar Böyledir insanoğlu Serin yaz gecelerinde  Bir de Ay dolunaysa Cırcır böceklerine anlatma derdini Yarıda kesip seni Hepsi bir ağızdan söze karışır Sanırsın ki sanki herbiri aşık Hepsi dertli

Gregor Samsa

Gregor Samsa'yı öldürdüm güneş henüz doğmamıştı her taraf sessizdi birbirimizi gördüğümüzde ödümüz patladı o benden, ben ondan korkuyordum Gregor Samsa'yı öldürdüm küfürler ederek ölüsü şimdi odamın ortasında yatar alıp atmaya tenezzül etmedim öylece yatıyor sanırım yardıma ailemden birileri gelecek önce cesedi yerden kaldırıp sonra dip bucak temizleyecek annem ve Kafka'nın annesi altın gününde kısır yerken konuşacaklar bu konuyu ve ben Kafka'yla hırsız polis oynarken mahallemde ben, benim annem babam Kafka, kafkanın anne babası hariç herkes koca bir hamam böceğine dönüşecek

yürürken

yalnızca sokak lambalarıyla aydınlanan bir yolda yürüyorum arkamdan gelen gölgem bana yetişip geçiyor derken silikleşip kayboluyor ve sonra tekrar yanıbaşımdan beliriyor Ay sakin bu akşam, hiç konuşmuyor yaprak kımıldamıyor belli belirsiz bir kaç köpek havlaması dışında, sadece ayak seslerim var yarını, dünü, bugünü düşünüyorum öyle derinlemesine değil nefes alır gibi, adım atar gibi düşünüyorum bir ayakkabı boyacısı geliyor aklıma köprü üstünde, hep aynı yerde otururdu yağmur, güneş pek umurunda olmazdı bir kadın geliyor daha sonra eskiden kaldığım yurdun sekreteri gülerdi hep bize, anlayamazdım gitti sonra kimse de sormadı, adı bile yok aklımda bir  kadın daha geliyor koyuydu teni, saçları omzunda evi evime beş dakika hüzün gibi, acılı bir sevda türküsü gibi gelirdi hiç kalmaz, sabaha karşı geri dönerdi ışıklıydı yolları o zamanlar yaşadığım yerin yalnızca sokak lambasıyla aydınlanan yolları çok özlerdim şimdi yürüyorum havadaki nemi soluyorum günüm s...

bakışmak

Oysa ki yasaklamıştım kendime şiiri gecenin zifirinde kaçarak kendimden yine dizelerin içinde buldum kendimi yalnızım sanmayın ben varım, karanlık var kızarmış gözlerim, bir de ay var "geldin, ne iyi ettin" diyor dizeler sağ olsunlar. hoşbuldum hoşbuldum ancak ne söyleyecek sözüm var ne de dinleyecek halim yalnızca biraz uzanayım istiyorum, kelimelerden yapılma bulutların üstünde misafir etsin beni ölü şairler şiirlerinin içinde zaten kim demiş şiirler okunmak içindir diye? bakışmak kafi.

Elza Soares - Mulher do Fim do Mundo

Elza Soares - Mulher do Fim do Mundo

Kalmak üzerine

Yaşam doluydu gözleri Utangaç ellerini nereye koyacağını bilemez Çabuk heyecanlanırdı Ve öfkesinin altında büyük bir şefkat vardı Ne şiir, ne şarkı Ne yağmur, ne rüzgar Hepsi gider, o kalırdı Ben de onda kaldım Zaman durdu Biz durduk Eee?

uzaklar

çok uzaklarda bir yerlerde bir kalp atıyor duyuyorum kaçıp gitmek istiyorum bırakıp her şeyi bir küfür gibi kaçamak bir bakış duymazdan geliş gibi gitmek istiyorum oysa masamdayım işte ağırlaşmış kafam alnımı tokatlıyorum kalp, bir fısıltı gibi kulaklarımda çağırıyor ben alnımı tokatlıyorum

içinde "yaşam" geçen bir şiir

yazamıyorum artık bari okuyayım dedim, neden ağlattı beni içinde "yaşam" geçen bir şiir?

Sonradan

Beynimin acıdığını hissettim bugün Uyuştu göz çukurlarım Halsiz düştüm. Hevesim ölmüş meğer Sonradan anladım

fısıltı

fısıldaşalım, kimseler duymasın ve ansızın öp beni, dudaklarının sonuna üç nokta koyarak. bitti zannedelim hiç bitmesin.

Selam, ben ...

Siyah bir tshirt Altına ne denk gelirse..  Bir bilgisayar Ve uykusuzluktan kızarmış gözler Kimsin diye soranlara "Enes" diyorum "memnun oldum" diyorlar Ben olmadım

Aşk

sana gitme diyebildim, zaten sen de ihtimal olsa kalırdın elbet lakin aşk denilen şey biraz da yapamadıklarında gizliydi insanın her şeyimiz vardı aşktan gayrı

Şiir yazma isteği

Ne zaman şiir yazmak isteği uyansa içimde Adınla başlıyorum Gerisi zor..  Ben, hep sende takılı kalıyorum Yakacaksın sonunda şairliğimi

Rüzgar gülü

karşı apartmanın balkonunda bir saksı içinde bir çiçek iki rüzgar gülü biri sen biri ben

incir çekirdekleri

gereksiz anlamları yüklenip sırtıma kamburumla gezerim "nasılsın" der ordan biri alelade duymak istediği sıradan bir "iyi" dir halbuki dilim varmaz sanırlar ki bir garip,  durgun bu çocuk değilim dostlarım, değilim incirin çekirdeklerini sayıyorum hepsi bu başım dolu biraz.

yaşam

küçücüktüm kurban bayramı, yalvarıyorum beni de götürsünler kesime, göreyim götürdüler yatırdılar hayvanı çimene gözlerine bakıyorum gözleri çimende kesilmedi henüz, dakikalar var yattığı yerden gözü çimende imkanı elverdikçe, yemeye çalışıyor şimdilerde düşününce anlıyorum giderken idam sehpasına Rodrigo'nun gitar konçertosunu dinlemek istemişti insan, hayvan, bitki fark etmiyor hayat öyle bir şey ki son saniyesine kadar yaşatıyor karnı acıkıyor bir kurbanlığın kesimine dakikalar kala müzik dinlemek istiyor siyasi suçlu sehpasına giderken belki kaşınan sırtını kaşıyor, parmaklarını çıtlatıyor, kurumuş ağzı, su içmek istiyor belki hayat bir kez karıştı mı çıkana kadar yaşatıyor ve yaşam dediğimiz şey, ne garip ölüme 5 kala aşık bile edebiliyor insanı, delicesine

yaşlanıyoruz

yıllar önce bugün doğurmuş annem beni Adapazarı'nda bir hastanede gecenin köründe açmışım gözlerimi biraz ağlayıp sonra susmuşum her bebek gibi çocukluğum bahçeli bir evde, toprağı suyla karıp çamuruna ot doğramakla, komşunun çocuğuyla maç yapmakla ve çok kitap okumakla geçti pazar günleri kurulurdu pazar en inanılmaz tesadüftü benim için zamanla şaşırmamayı öğreniyor insan artarken şarkılara ve şiirlere atfedilen anlam yaşlanıyoruz

Nisan

Adını gençlik koydum bahanelerimin arkasına sığınıp seni düşünüyorum vakitli vakitsiz Ağaçların çiçek açması, süt mavi gökyüzü, parıldayan güneş, bahanesi hep nisanın.. Belli ki güzelliğinle yarışıyor, Unuttum ben çoktan baharı Seni izliyorum, Nisanın pek şansı yok

buz gibi

içim sıkıldı yok yere nisan diyor takvimler, yalan uykumda bile aralık ayındayım sanki buz gibi hep rüyalarım

kuşkuruk

Annem tarafından "kuşlar da sabahçı" diye kandırılışımın üzerinden çok geçmedi bir şekilde okula göndermeliydi  beni, ne yapsın kadıncağız şimdiyse "bak leylekler bile geldi, sen yoksun" diyor ah be anacığım inandıramadım seni bir türlü kuş değilim ki ben Ömrümden koparıp yıllarımı versem sana üstüyle de birer çift kanat alırız, olur mu öyle?

önce soluna sonra sağına ve tekrar soluna

çıkıp işten okuldan, evine yürürken arayacak biri gelmiyorsa aklına ve dinlemek o en sevdiğin şarkıyı haz vermiyorsa yağmurluysa üstelik hava ve evde bekleyenin de yoksa insanın hiç bakası gelmiyor o bildiğin en işlek yoldan geçerken önce soluna sonra sağına ve tekrar soluna

şeker

pişt pişt yalnız ister misin gül kokan şekerlerimden biraz? ceplerim dolu dolu ister misin? bak, portakallısı da var.

Yeraltından ben

uyku akarken gözlerimden kırpıştırdıkça kirpiklerimi, biraz da yaş geldi anladım ki doğru orantı varmış gözden gelenle doğumdan gelen arasında döve döve büyütüyor zaman, ağzım yüzüm kan planlar yapıldı, yeraltında yiyeceğim Dostoyevski'yle beraber. leziz iç buruntularıyla dolu masadan herkes aç kalkacak benim dışımda yalnız başıma kusacağım olup bitenleri.

ah be taut-va-bien ah

Atilla İlhan gibi saint-jacques kulesini anlatamam sizlere yahut oturamam tout-va-bien kahvesinde elimde yalnızca Galata Kulesi biraz da dalgası var İstanbul'un bir bara girdim bugün grup olsak yer bulurduk elbet lakin tek kişiyi sığdırmak zor bir bar taburesi kestirdim gözüme sahipliymiş meğer tam çıkacaktım ki barmen kız seslendi barmen kız mı olur adı farklıdır onun, demeyin olurmuş, ben de bugün öğrendim kırmızı şapkası, havalı bar ışıklarının tenindeki yansıması bir de kocaman gözleriyle yer önerdi bana armagnac içmek istediğimi söyledim hani ustanın bahsettiği 25 damla göz yaşından oluşan ellerinde yokmuş, tout-va-bien kahvesinde olsam, olurdu elbet lakin orda da böyle barmen kız yok boşver yine en iyisi tuborg gold.

sen

bugün gördüm bembeyaz bir ağaç çiçek açmış her yanı sanki sen aklımın en ücra köşelerine bile bahar geldi toprak sen kokuyor, kuşların sesinde sen bu seferki en güzel gelişin sanırım kış damlayan ceketimden süzülen baharın içinde sen

Bilmek

Bilmediğinden nasıl korkuyorsa insan en çok Bilmediğine de o denli sevdalanabilir Oysa bilmek Yaşam kalitesini epey arttırıyor insanın

bahar rüzgarı

Kalemliğimde tükenmezlerin sayısı azalıyor ve artıyor gün içinde gördüğüm kuş sayısı hayırdır inşallah, daha bir farklı gülümsüyorsun sanki her zamankinden ve ansızın devirip gözlerini saçlarını geriye doğru savuruyorsun gözlerinden akşamüstleri damlıyor gidiyorsun sanki hiç gelmemiş gibi neredeyse inanacağım hepsinin bir hayal olduğuna, öyle bir gitmek.. suyu ısıtıp bir tatlı kaşığı kahve ekledim masamın üzeri kafamın içinden hallice gündüz olmasına rağmen ve hava açık kapalı perdelerim ve ışıklar yanıyor evde eski defterleri karıştırdım dün gece söz vermişim kendime geçen yıl haziranın dördünde kanmayacağım bu sefer ne kuşlara ne de gözlerimden akan mavisine gökyüzünün işine bak Enes, ceketin sana bakıyor asılı olduğu yerden ve botların yorgun, koca bir kış geçmiş üstlerinden işine bak Enes yüzlerini kara çıkartma, aldanıp rüzgarına baharın.

Şaşırmam

Bir süre dolaştım durdum Başıboş, nereye eserse rüzgar Oraya kondum Esmerine buğdayın Ve sarısına kır çiçeklerinin Şimdiyse öyle değil artık Ayaklarımdan bağlı değilim elbet Lakin duruldum Bir sıkıntı var içimde Asırlar boyu sürecek deseler, şaşırmam

kanat

Mont ve bot taşıyorum bir de kafamın içindekileri gecenin zifirini atlatıp sabaha karşı bakarak oturduğum dairemin yola bakan penceresinden yarını düşünüyorum dün geçip gitti diyor birileri yine de alamıyorum aklımı dünden de insan demişler kuş misali öyle lakin kafamdaki kanatlar yok bedenimde yavaş kalıyor, taşımıyor var mı herhangi bir öneriniz bir küçük tebessüme günlerce sevinmemi sağlayacak? öylesi makbuldür belki de

kötü semtler

Kötü semtlerde emaneten yaşayan iyi insanlardık dar kaldırımlardan yola inip yol veren de bizdik karşıdan gelene, nezaketen berber sırasında karşıtı olduğumuz politik görüşe kafa sallayan da, anlatamazsın halılar da silkelendi pazar sabahları balkonlardan aşağıya ani bir gürültü sonrası söndürüp ışıkları pencerelere koştuğumuz da oldu lakin yaşadık emaneten yaşıyoruz bitecek elbet bu yol, yarıladık yeter ki dönüştürmesin hayat bizi, iyi semtlerde yaşayan kötü insanlara

Belki

Soğudu çayım başım biraz dalgın yalnızım üstelik telefonum da çalmadı uyusam diyorum şöyle bin, iki bin yıl belki öldü sanıp gömerler beni yıllar önce ölen muhabbet kuşumun yanına

Kuş

Gecenin dördünde açtım penceremi Belli mi olur?  Üşümüş bir kuş girer belki içeri Haberler getirir uzak yerlerden Kim bilir belki gitmek istemez Kuş bu sonuçta Uçar, konar

Ben ölürken

Ben ölürken gülümseyeceğim Sırtımdan indirip dertlerimi Derin bir nefes çekeceğim son son Fırsatım olursa Manzaralı bir yerde ölmek gibi Hele bir de insanları görüyorsam Açık hava falan yani İnsanlara bakacağım Telaşlı koşuşturmalarını izleyeceğim, Kocaman bir gülümsemeyle. Tek mirasım yazdıklarım olacak Belki arada açıp okursunuz mezarımın başında Hem dertleşiriz biraz

Sorma

Sorma sıkıldım Çekip derin bir nefes buz gibi havada Taze gece kokusunu köpek havlamasıyla Sokak lambaları altında Bırakmak istemiyorum Sorma sıkıldım  Bahar akşamı uzun uzun bakıp yüksek yerlerden Gecesinde eve dönmeyi düşünmeden Sabahlama fikirleriyle dolup taşmama rağmen Sızmak istiyorum yine yatağımda Sorma sıkıldım Beyaz tenli bir kadın üstelik kırmızı dudakları Teklif etmeye gerek kalmadan bir öpücüğü Kan koyu şarapla beraber ve biraz müzik Uzanmak istiyorum yarınsız  Sorma sıkıldım Yaşam koymuşlar adını, gözün açıldı artık diyorlar bana Kapasaymış keşke annem gözümü çıplak kadın çıkınca televizyonda Yahut birbirini öldürürken insanlar büyük bir iştahla Yakalayıp boğazımdan küçük dilimi kussaymışım keşke Tıkasaymış babam kulaklarımı iyi şeylere yahut öğretseymiş bana da küfretmeyi  Sorma sıkıldım Her iyilik güzellik değilmiş Her pahalı tablonun anlamlı olmadığı Kulağa hoş gelen her şiirin edebi olmadığı gibiymiş Karış...

Orhan abi

Özenip garipçilere Yaşamı kutsamaya kalkıştım Hayat emanet durdu üzerimde Çekilmiyor bilirim,  İçi kararmış şair böyle devirde Orhan abi de olmasa Halimiz vahim 

hacim

sarıldığımda sana, ellerim dirseklerime değebilirdi ve yarısı vücudunun, içime geçerdi incecik ve esnek bedeninin oysa sığdıramazdım seni aklımın hiçbir yerine

bahane

ne oldu şimdi? gittin de mutlu musun? bak dağıldı işte başımın üzerindeki bulutlar güneşli günde uzatıp bacaklarımı gökyüzünde istikbali düşleyeceğim oysa ıslansaydık beraber sırılsıklam birlikte kurumak için bir bahanemiz olabilirdi

maske

ağırdı maskeler, çıkardım. kimsenin işine gelmiyor böylesi gelmesin.

delik deşik

bir bakıyorum gece bir bakıyorum gündüz delik deşik olmuş zaman nerdeyim, kimleyim, ben neyim, bilmiyorum.