yürürken
yalnızca sokak lambalarıyla aydınlanan bir yolda yürüyorum
arkamdan gelen gölgem bana yetişip geçiyor
derken
silikleşip kayboluyor
ve sonra tekrar yanıbaşımdan beliriyor
Ay sakin bu akşam, hiç konuşmuyor
yaprak kımıldamıyor
belli belirsiz bir kaç köpek havlaması dışında,
sadece ayak seslerim var
yarını, dünü, bugünü düşünüyorum
öyle derinlemesine değil
nefes alır gibi, adım atar gibi düşünüyorum
bir ayakkabı boyacısı geliyor aklıma
köprü üstünde, hep aynı yerde otururdu
yağmur, güneş pek umurunda olmazdı
bir kadın geliyor daha sonra
eskiden kaldığım yurdun sekreteri
gülerdi hep bize, anlayamazdım
gitti sonra
kimse de sormadı, adı bile yok aklımda
bir kadın daha geliyor
koyuydu teni, saçları omzunda
evi evime beş dakika
hüzün gibi, acılı bir sevda türküsü gibi gelirdi
hiç kalmaz, sabaha karşı geri dönerdi
ışıklıydı yolları o zamanlar yaşadığım yerin
yalnızca sokak lambasıyla aydınlanan yolları çok özlerdim
şimdi yürüyorum
havadaki nemi soluyorum
günüm sıradan ve tatsız, masa başında oturarak geçer
arada yemek yerim
arada kahve içerim
su içerim bazı bazı
çıkarım terasa, bir deniz
çakıllı bizim teras
araları izmarit dolu
kederin simgesi gibi izmaritler her yerde
bir denize bir ormana bir de arkamdan şehire bakarım
şehir denize yakışmaz
izmaritler terasa
yarın desen hiç bilmiyorum
herhalde sabaha karşı yine kalkar
ayak üstü bir şeyler atıştırıp
siyah bir şeyler geçirip üstüme çıkarım evden
bir kaç şiir düşünüp yolda
ofise vardığımda unutmadan not alırım
sonrası akşama kadar çalışmak
arada yemek yemek
arada kahve içmek
ve su içmek bazı bazı.
yürüyorum, gölgem önümde
önce uzamaya
sonra silikleşmeye başladı
ve kayboldu
farkettim ki ışıklı güzel günler
hep geride kalmış.
arkamdan gelen gölgem bana yetişip geçiyor
derken
silikleşip kayboluyor
ve sonra tekrar yanıbaşımdan beliriyor
Ay sakin bu akşam, hiç konuşmuyor
yaprak kımıldamıyor
belli belirsiz bir kaç köpek havlaması dışında,
sadece ayak seslerim var
yarını, dünü, bugünü düşünüyorum
öyle derinlemesine değil
nefes alır gibi, adım atar gibi düşünüyorum
bir ayakkabı boyacısı geliyor aklıma
köprü üstünde, hep aynı yerde otururdu
yağmur, güneş pek umurunda olmazdı
bir kadın geliyor daha sonra
eskiden kaldığım yurdun sekreteri
gülerdi hep bize, anlayamazdım
gitti sonra
kimse de sormadı, adı bile yok aklımda
bir kadın daha geliyor
koyuydu teni, saçları omzunda
evi evime beş dakika
hüzün gibi, acılı bir sevda türküsü gibi gelirdi
hiç kalmaz, sabaha karşı geri dönerdi
ışıklıydı yolları o zamanlar yaşadığım yerin
yalnızca sokak lambasıyla aydınlanan yolları çok özlerdim
şimdi yürüyorum
havadaki nemi soluyorum
günüm sıradan ve tatsız, masa başında oturarak geçer
arada yemek yerim
arada kahve içerim
su içerim bazı bazı
çıkarım terasa, bir deniz
çakıllı bizim teras
araları izmarit dolu
kederin simgesi gibi izmaritler her yerde
bir denize bir ormana bir de arkamdan şehire bakarım
şehir denize yakışmaz
izmaritler terasa
yarın desen hiç bilmiyorum
herhalde sabaha karşı yine kalkar
ayak üstü bir şeyler atıştırıp
siyah bir şeyler geçirip üstüme çıkarım evden
bir kaç şiir düşünüp yolda
ofise vardığımda unutmadan not alırım
sonrası akşama kadar çalışmak
arada yemek yemek
arada kahve içmek
ve su içmek bazı bazı.
yürüyorum, gölgem önümde
önce uzamaya
sonra silikleşmeye başladı
ve kayboldu
farkettim ki ışıklı güzel günler
hep geride kalmış.