Yitip giden şiirselliğimin intiharı mutluluğum mu? Çok düşündüm. Büyük şairleri, insanlığın ufkunu açan filozofları, düşünce adamlarını çok düşündüm. Birçoğu acılar içinde boğuşurken yazmış yazılarını. Örneğin Marx, hasta eşine ilaç alamazken ve çocuklarını kuru ekmek patatesle beslerken soğuk evinde yazamayıp kalabalık kütüphane köşelerinde yazarken içtiği tütünün masrafını bile çıkaramadan yazmış manifestosunu. Düşünüyorum, acaba refah içinde olsa, mutluluktan ayaklarını yerden kesecek olaylar yaşasa yazabilir miydi? Ya da Nazım, vatan hasreti içinde kıvranırken yazdığı şiirlerini havuz kenarında viskisini yudumlarken yazabilir miydi? Ahmed Arif, iki komiser tarafından kelepçelenip bir trende işkenceye götürülmeseydi nasıl bu kadar gerçekçi ve aşkla anlatabilirdi ülkesinin dağlarını? Kaybediyorum şiirselliğimi, sebebi mutluluğum. Ümidin şiirini yazdım, hüznün, ayrılıkların, ihanetlerin şiirlerini yazdım zamanında. Sevildi ya da sevilmedi, takdir gördü ya da görmedi önemli değil, ya...