Cenaze
İnsan bazen başından geçen kötü şeyleri bile kaydetmek istiyor işte.
O gece arkadaşımı davet ettim eve sağ olsun kırmadı geldi. Yalnız geçiremezdim geceyi en azından öğrendikten sonraki 1-2 saati. Arkadaş gittikten sonra dedemin ölümü ve ben kaldık sadece odada. Ölümler pek konuşmaş, yaşayan bilir, sessiz sessiz oturduk. Ölüm fikri soğuk ve ıssız oluyor, temmuz ayının o gecesi hiç terlemedim ve uyumadım. Metrolar sabah 6'da açıldığından beklemek zorundaydım. Sabahın ilk metrosuyla memleketime gitmek üzere yola çıktım.
Ölüm ne ilginç şey, ölen kişi ve yakınları uzaktaysa asla inandıramıyor kendini. Ben üzüldüğümü zannetmiştim ama cenaze evine yaklaştığımda anladım aslında dedemin ölümüne hiç inanmadığımı. Toplanan insanları gördüğümde gerçekler büyük bir darbeyle indi suratıma. Gözümden akan ilk yaş dedemin tabutu kadar ağırdı bana. Daha önce hiç ölüm yaşamayan biri olarak ne denir ne yapılır hiçbir fikrim yoktu. Babamı gördüm uzaktan, dimdik duruyordu. Beni görünce gelir uzun uzun sarılırız falan diye hayal ederken kafasını çevirdi, yabancılardan gelen taziyeleri kabul etmeye devam etti. Gözlerimde yaşlarla en büyük amcamdan başlayarak selamlaştıktan sonra sıra en küçük kardeş olan babama geldiğinde sarıldım, "hoşgeldin oğlum" dedi. Sonra beni arkaya geçirdiler. Babam ve amcamlar önde, onların oğulları olarak bizler onların arkasında gelen taziyeleri kabul etmeye başladık. Bir süre sonra acımı unuttum, robotlaşmaya başladım.. başın sağ olsun diyene el uzatıp kafa selamı verme görevimi sevmeye başlamıştım. Ölüm insanı en uzak olduğu şeyleri yapmaya zorluyor. Babamın neden dimdik olduğunu ve beni görünce heyecanlanmadığını şimdi daha iyi anlıyordum. Oyunun içindeydi babam, kimin geldiğinin önemi yoktu zaten. Gelene el uzatıp söylediği her ne ise kafayla onaylamaktı yapmamız gereken. Herkes görevini en iyi şekilde yapıyordu.
Öğle namazı yaklaşıyor, dedem tabutta üstü açık yatıyordu. Yüzüne bak diyenler oldu, bakmadım. Severdim ben dedemi, ölü haliyle hatırlamak istemedim. Cami yakında eve, hep aynı yoldan gider gelirdi dedem. Cenaze namazı hep gittiği camide kılınacaktı, cenaze arabasıyla gitmesini istemedik bu yüzden. Dedem hep yürüyerek giderdi, son gidişi de yürüyerek olacaktı. Hayatımda doğru düzgün tabut bile görmemiş insanım ben, oysa şimdi tabut taşıyacaktım ve üstelik içinde dedem vardı. Gözyaşlarıyla omuzladık tabutu, adet gereği önden alınıp arkaya doğru gerileyip önden gelene devretmek gerekiyormuş, bilmiyordum. Cahillik işte.. Benden kaynaklı bir iki aksama oldu, önden almak için yarışan bin kat yabancı insanlara hayretle bakıyordum. "Dede benim dedem kardeşim, bırakın camiye kadar tek başıma taşırım gerekirse" demek istiyordum, diyemiyordum. Sonunda pes ettim, hiç tanımadığım insanların omuzlarında ilerledi dedem. Daha sonradan sağlıklı düşününce durumun normalliğini daha iyi kavradım tabii.
Cenaze namazı kılındıktan sonra bu kez mezarlığa doğru yola düştük. Taşıma yarışına girmedim bu sefer. Dedem çok uzun adamdı, kocaman mezar açılmış. Babam ve iki amcam girdiler mezara, babamı şaşkınlıklar içinde izliyordum. Asla yapamam derdi babam, mezara giremem bana göre değil öyle şeyler falan derdi. Atladı mezarın içine, amcamlarla beraber yukarıdan kefenlere sarılı dedemi indirdiler mezara, sonra tahtaları koydular yavaş yavaş. Ben yerde oturmuş sadece izliyordum. Babamın gözünden tek bir yaş akmıyordu, çok güçlü ve sağlam görünüyordu. Babam ve amcamlar mezardan çıktıklarında toz toprak birbirine karıştı aniden. Sanki 4-5 kişi yıllardır bu anı bekliyormuş gibi hızlı hızlı savurdular kürekleri mezarın içine doğru. Hızla doldu çukur ve sonra yükselti oluştu. Bir bebeğin doğumundan daha kısa sürüyormuş bir insanın gömülmesi. Ne garip.
Burda ölüm ve ölmek üzerine ahkam kesmek kolaymış, gel sen bir de insanı gömülürken gör..