Gökyüzü
Bir günde kaç defa gökyüzüne bakıyorsunuz? Öyle gelişigüzel bakmak sayılmaz, farkında olarak bakmaktan bahsediyorum.
Çoğumuzun hayat akışı içinde yaşadığını unuttuğunu düşünüyorum. Var olan sistemin bize yüklediği görevler var. İyi bir diploma, iyi iş, iyi eş, iyi araba, iyi ev vb. gözlerimizin beyazı kıpkırmızı, ağzımızda -farketsekte farketmesekte- acı bir tat var. Alıp verdiğimiz her nefes hoşgörüyü zehirler olmuş. Ne için? Sistemin misyonları için tabii, kendimizden geçmiş adeta canavarlaşmışız. Sistemin bize yüklediği misyonları reddetmenin cezası da var üstelik, itibarsızlık.
İstanbul'da nüfus yoğunluğu fazla olduğu için evler birbirine çok yakın. Bu kalabalıkta taktir edersiniz ki mimari dikine yükselmiş. Görünmüyor gökyüzü. İnsanlar yalnızca barınma ve yeme ihtiyaçlarını karşılamak için günde 10 saat çalışmak zorundalar. Yaşayan ölü çok yani. Toplu taşıma neredeyse her saat kalabalık. Mutsuz insanlarla dolu bu şehrin metrolarında yorgunluk hakim. İnsanlar elleriyle metronun tutunma yerlerine tutunup başlarını da kollarının üzerine koyarak durak sayıyorlar. İzliyorum akıllarından ne geçtiğini anlamaya çalışarak, en çok da hayattan beklentilerini merak ederek.
Bu şekilde yaşanan gri bir yaşam içinde ben de dahil olmak üzere mavi gökyüzüne bakmak aklına gelmiyor insanın. Önümüze bile bakamaz olmuşuz herkesin kafası yerde. Gökyüzüne bakmak lüks olmuş bu derece çarpık kentleşmiş şehrin içinde.
Oysa yaşadığını unutmamalı insan. Zaman akıp giderken arada bir durup, "hayattayım" demeli. Hayatın farkındalığına sahip olmalı. Ölümü hatırlamak ve unutmamak üzerine çok hikayeler anlatılır. Aslında yaşamayı hatırlamak ve unutmamak üzerine düşünmeli insan. İç dünyanızda ne olup bittiğini önemsemez çünkü hayat. Siz perişan durumda da olsanız, ağıtlar da yaksanız, o kuş uçacak o mavi gökyüzünde. İşte tam da bu nedenle bakmalı gökyüzüne.