Yaşar kemal-Yılanı öldürseler (Spoiler içerir)
Anası avluda tandırı yakmıştı. Tandırdan yukarıya bir kucak yalım durmadan fışkırıyordu. Hasan ürpertiler içinde elindeki tabancasıyla oynuyordu. Babasının tabancasıydı elindeki. Yalımlar sündü sündü, sonra birden düşüverdiler. Anası tandıra eğilip eğilip kalkıyordu. Hasan titriyordu, ürpermişti. etleri çekiliyordu. Başı dönüyordu. gözlerinin önündeki yalımların içindeydi anası... Birden elindeki tabanca ateş aldı. Bir çığlık koptu... Bir daha ateş aldı, bir daha... bir saç, et yanığı kokusu aldı ortalığı... Hasan birden boşalıverdi, ortada bir süre, tabancası elinde, tandırın başında dolandı durdu. Anasının tandıra girmiş başındaki saçlar yanıyordu. Anavarza'ya doğru aldı yatırdı.
Okuduğum şu dizeler beynimde şimşekler çaktırdı. "Ana" kültürümüzde olduğu gibi bir çok kültürde oldukça değerli. Peki töre ya da mahalle baskısı kadar değerli mi? Bunu düşündürdü bana Yaşar Kemal'in bu kısacık romanı. Olayı kısadan özetleyecek olursam;
Hasan küçük bir çocuk, babası Halil zamanında dünyalar güzeli annesi Esme'ye deli divane aşık olmuş. Esme istememiş babasını. Halil'de kaçırmış Esme'yi zorla sahip olmuş ona sonra da evlenmişler, evliliğin meyvesi Hasan doğmuş sonra. Abbas ise Esme'nin sevdalısı başka bir adam. Esme'de Abbas'ı seviyor kaçamaklar yaşanıyor ikisinin arasında bir gün Abbas geliyor ve Halil'i vuruyor evinde ve daha sonra kendisi de ölüyor. Halil'in annesi Halil'in kanı yerde kalmasın istiyor yoksa Halil hortlar kırmızı bir yılan olur ve kıyamete kadar rahat edemez zebaniler onu bir gün kurbağa bir gün kartal bir gün eşek bir gün köpek görünümüne sokar. Hasan büyür ve tüm mahalle akrabaları ondan annesi Esme'yi öldürmesini ister. Hasan'ı tüm ahali bilir tanır kimilerinin gözünde korkaktır kimilerinin gözünde hayırsız kimileri ise annesini öldürmediği için ona sahip çıkmaktadır. Sonunda Hasan toplum baskısına yenik düşer ve annesi Esme'yi öldürür.
Günümüzde bu romanı okuduyunca çarpık zihniyet ve toplumda var olan saçma batıl inançlar çok kolay tespit edilebiliyor ancak acaba günümüzde var olan buna benzer inançların ne kadar farkındayız? Romanın karakteri olan Hasan mahalle baskısının farkına varsaydı ve şuan bizim rahatça farkına varabildiğimiz çarpık zihniyetin farkına varsaydı öldürür müydü hiç canından çok sevdiği annesini? Yaşantımızda kim bilir ne kadar çok farkında olmadan toplumun yanlış tabularına uyarak dönemin taktirini toplasakta tarihsel süreçte büyük yanlışlar işliyoruz acaba? Günümüzde var olan ahlak sistemi yıllar sonra yerini başka ahlak anlayışlarına bıraktığında gelecek kuşaklar bizden geriye kalan hangi izlere şaşıracaklar diye düşünmeden edemiyorum.
Kitaba dönecek olursak benim şahsi görüşüme göre sonu çok kısa kesilmiş. Annesini öldüren Hasan'ın toplumun gözünde nasıl görüneceğini okumak isterdim. Ölen Esme'nin ailesinden de pek bahsedilmiyor, yalnızca erkek kardeşlerinin çok güçlü ve varlıklı olduklarını biliyoruz keşke Yaşar Kemal onları da bize biraz anlatsaydı, okumak isterdim.
Bir başka perspektiften düşününce toplumun güzele verdiği ceza geliyor aklıma. Sadece töre değil modern dünyada bile güzelin cezalandırıldığını düşünüyorum. İş yerinde, sokakta, mahallesinde kadını bu denli meta, cinsel obje olarak gören zihniyetten bahsediyorum. "Ya benimsin ya kara toprağın" zihniyeti sevgi ve sadakati yanlış anlayıp kadını sahibi olduğu bir "mal" olarak görmesi elbette ki törede benzer uygulamaların moderleştirilmiş hali olduğunu düşünüyorum. Esme'nin çok güzel bir kadın olduğunu üstelik genç olduğunu ve ona bakanın cennete gideceğini onu öldürenin ise cehennemde yanacağını düşünen, Allah'ın onu haftalarca uğraşıp yarattığını söyleyen halk delirmişçesine Esme'nin öldürülmesini istiyordu. Esme'yi gördüklerinde ona duyacağı şekilde kötü sözler söylüyor onunla konuşmuyorlardı. Güzeli cezalandırdılar.
Okuduğum şu dizeler beynimde şimşekler çaktırdı. "Ana" kültürümüzde olduğu gibi bir çok kültürde oldukça değerli. Peki töre ya da mahalle baskısı kadar değerli mi? Bunu düşündürdü bana Yaşar Kemal'in bu kısacık romanı. Olayı kısadan özetleyecek olursam;
Hasan küçük bir çocuk, babası Halil zamanında dünyalar güzeli annesi Esme'ye deli divane aşık olmuş. Esme istememiş babasını. Halil'de kaçırmış Esme'yi zorla sahip olmuş ona sonra da evlenmişler, evliliğin meyvesi Hasan doğmuş sonra. Abbas ise Esme'nin sevdalısı başka bir adam. Esme'de Abbas'ı seviyor kaçamaklar yaşanıyor ikisinin arasında bir gün Abbas geliyor ve Halil'i vuruyor evinde ve daha sonra kendisi de ölüyor. Halil'in annesi Halil'in kanı yerde kalmasın istiyor yoksa Halil hortlar kırmızı bir yılan olur ve kıyamete kadar rahat edemez zebaniler onu bir gün kurbağa bir gün kartal bir gün eşek bir gün köpek görünümüne sokar. Hasan büyür ve tüm mahalle akrabaları ondan annesi Esme'yi öldürmesini ister. Hasan'ı tüm ahali bilir tanır kimilerinin gözünde korkaktır kimilerinin gözünde hayırsız kimileri ise annesini öldürmediği için ona sahip çıkmaktadır. Sonunda Hasan toplum baskısına yenik düşer ve annesi Esme'yi öldürür.
Günümüzde bu romanı okuduyunca çarpık zihniyet ve toplumda var olan saçma batıl inançlar çok kolay tespit edilebiliyor ancak acaba günümüzde var olan buna benzer inançların ne kadar farkındayız? Romanın karakteri olan Hasan mahalle baskısının farkına varsaydı ve şuan bizim rahatça farkına varabildiğimiz çarpık zihniyetin farkına varsaydı öldürür müydü hiç canından çok sevdiği annesini? Yaşantımızda kim bilir ne kadar çok farkında olmadan toplumun yanlış tabularına uyarak dönemin taktirini toplasakta tarihsel süreçte büyük yanlışlar işliyoruz acaba? Günümüzde var olan ahlak sistemi yıllar sonra yerini başka ahlak anlayışlarına bıraktığında gelecek kuşaklar bizden geriye kalan hangi izlere şaşıracaklar diye düşünmeden edemiyorum.
Kitaba dönecek olursak benim şahsi görüşüme göre sonu çok kısa kesilmiş. Annesini öldüren Hasan'ın toplumun gözünde nasıl görüneceğini okumak isterdim. Ölen Esme'nin ailesinden de pek bahsedilmiyor, yalnızca erkek kardeşlerinin çok güçlü ve varlıklı olduklarını biliyoruz keşke Yaşar Kemal onları da bize biraz anlatsaydı, okumak isterdim.
Bir başka perspektiften düşününce toplumun güzele verdiği ceza geliyor aklıma. Sadece töre değil modern dünyada bile güzelin cezalandırıldığını düşünüyorum. İş yerinde, sokakta, mahallesinde kadını bu denli meta, cinsel obje olarak gören zihniyetten bahsediyorum. "Ya benimsin ya kara toprağın" zihniyeti sevgi ve sadakati yanlış anlayıp kadını sahibi olduğu bir "mal" olarak görmesi elbette ki törede benzer uygulamaların moderleştirilmiş hali olduğunu düşünüyorum. Esme'nin çok güzel bir kadın olduğunu üstelik genç olduğunu ve ona bakanın cennete gideceğini onu öldürenin ise cehennemde yanacağını düşünen, Allah'ın onu haftalarca uğraşıp yarattığını söyleyen halk delirmişçesine Esme'nin öldürülmesini istiyordu. Esme'yi gördüklerinde ona duyacağı şekilde kötü sözler söylüyor onunla konuşmuyorlardı. Güzeli cezalandırdılar.