Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

işte

çekip gidemiyorsun işte güneşli tek bir gün uğruna

f(x)

sulu sepken bir huzursuzluk vururken pencereme hırçın rüzgarın sesini dinlemeye koyuldum ne garip, hatırımda değil belki bir belki iki yıl önce başka şehirde,başka bir evde yine penceremden bakarken başka bir ayda şiir düşünmüştüm yine yine sevdalıydı başım aklım duman yine hastaydım üstelik bir kırgınlık, halsizliktir gidiyor lakin farklı bir şiirdir şimdi yazdığım her birimize bir fonksiyon tanımlamış, sen de yaradan  ben bi' şey demeyeyim hayat denilen bu hapis ha babam doldurur zamanı içimize sen korkuluğuna ekmek kırıntısı dökersin sabah kuşlar yesin diye ben küfrederim her sabah bugün de ölmedim diye ne olacak bu işini sonu bilmem

Zamanla

zaman damlıyor gözlerimden yanaklarıma ağır ağır her damlada biraz daha kırışıyor yüzüm bir kaç tel daha kopuyor saçımdan daha az şaşırarak olan bitene yaşlandığımı hissediyorum bu genç yaşımda ağır aksak yürüyor oturduğum yerden kalkarken tutunuyorum kaslardan değil bu güçsüzlük rutubet işlemiş ruhuma, zamanla. hiçbir öpücük kurtaramaz boyası akmış duvarlarımı hiçbir ses çınlatamaz artık kulaklarımı peçeteye yazıyorum formüllerimi Sorular rutubetli duvarlarımda çöz çözebilirsen hadi, zamanla.

Karaköy sahilde

her cuma akşamı karaköy sahilde aynı bankta yerini alır soğuk koymaz ona yağmuru olmadıkça iki birasıyla birlikte seyre durur eşsiz manzarayı aklında mı? aklında iş güç gelecek kaygısı yanına oturan adamın sigara ikramını kibarca reddederek hal hatır sorar dert dinleyeceğini bile bile belki kendi derdini unutmak belki de kibarlıktan, bilmez tesbih yaparmış kehribar falan gibi taşlardan babasının kuyumcu dükkanında satarmış legal, illegal işlere dalar, geçim derdi yaşamazmış yabancı bizim çocuk ne desin, "hayırlısı" dökülür dilinden kendi hatrı sorulunca da "eh işte" yetişir imdada bu devirde "eh işte" lere çok şükür şükürden sonra

hayat

Nolur bana biraz iyi davran yüzüm iki elim arasında tuzunu iyi bilir dudaklarım, gözümden dudup durup aynı yere bakar ve tekrar buruştuturum en çirkin haliyle yüzümdeki çizgileri ellerim hareket etmez bir koridor yankılanır derin nefes sesleriyle ışıklar söner dimdik durmalı gibi lafların en ucuz olduğu saatler yıldızların en parlak olduğu saatlerdir böyle gecelerde ne sevda kurtarır ne ana kucağı insanı sıcacık olur insanın yüzü alev alev yanar gözleri iyi falan gelmez akan tuz rahatlatmaz insanı sessiz çığlıklar nolur bana biraz iyi davran hayat, yüzüm diyorum iki elimin arasında sana en yakın olduğum an bu an bana biraz iyi davran çünkü ben de meraklı değilim sana mecburuz birbirimize

Büyür insan

Ansızın büyür insan zamansız, mekansız büyür ekmeği banarken yumurtanın sarısına, büyüyebilir kim bilir belki dolmuş sırasında, belki pide kuyruğunda büyüyebilir muhtemel aşkla karşılaştığını düşündüğünde ilk baktığı yer yüzük parmağı olmuşsa, büyüyebilir devlet meselelerinden bahsetmeye başlamışsa arkadaş ortamında sebzenin pazar fiyatını bilir olmuşsa domatesin iyisini seçmişse, büyüyebilir. ansızın büyür insan, işten güçten buluşamamışsa sevdiğiyle yanlış anlaşılmaktan çok korkmuşsa, büyüyebilir e nihayete ersin artık.

Ne yapabilir?

ne yapabilir bir insan? akıp giden hayatına canı yanarak bakarken "geçip gitsin hemen ve nihayete ersin" demekten başka

Birkaç zamirle sohbet

karar veremem öznesine şiirlerimin birinci tekil şahıs memnun değil halinden sıkmak istemem birçoklarına boş gelen dertlerimle üçüncü tekil şahıs çekti gitti, arada merak edip ne yaptığımı, yalandan hal hatır sorar birinci çoğul diye bir şey kalmadı yapayalnızım üzeri gri bulutlarla çevrili bir şehirde hem düşmanım, hem sevdiceğimdir dört duvar kahrını çektiğim üçüncü çoğul maskelerimi tanır da beni asla anlayamaz zaten hiçbir zaman iyi olmadı aramız sen ne düşünüyorsun ikinci tekil? görebilir miyiz bu gidişle, önümüzdeki baharı?

Soğuk koku

buz gibi hava bakışlarım yerde hızlı adımlarla eve yürüyorum tek bir insan görmeye bile yok tahammülüm ekmeği, suyu eve stok yapıyorum gerekmedikçe çıkmıyorum. attığımda kendimi odama montumun dışını kokluyorum kim iyi bilir benim kadar soğuk mont kokusunu? insanın en kötü duyguları, terkedişleri, terkedilişleri, hayal kırıklıkları, açlığı, acelesi, zamansızlığı, göz yaşları, soğuk mont kokusunda birikir soğuk mont kokusunu, kim benim kadar iyi bilir?

Şahit

akşamüstü yanmaya başlar evlerin ışıkları kaşık şıngırtılarına çocuk sesi karışır pencerelerden süzülür zaman ilerledikçe köpek havlaması bir kaç arabanın sesi zaman ilerledikçe sessizlik gece uykusuna yatar evler o vakit yıldızlar daha bir parlak yanar gökyüzünde ben yalnız ,balkonumdan hepsinin seyircisi şahit yazın beni akıp giden zamana

Rajaz-Camel

https://www.youtube.com/watch?v=S8n3usXreL0

Kuş

uçmayı öğrenmeye çalışan bir kuş, esen rüzgarı, mavi göğü düşünemez yalnızca kanatlarını ve yüksekliği düşünür gökyüzünün tadına varmak için önce uçmayı iyi öğrenmek lazım seyre dalmak için gökyüzünü ya avare ya da usta olacaksın

Kasım

Resim
Yıldızsız gökyüzüne dikip gözlerimi yelken açtım gecenin serinliğine birkaç dakika olsun kurtulup altından kalkamadığım yüklerimden seni düşündüm gözlerinin gece karanlığına karıştığı vakit gözlerimi kapadım baş başa kalmıştık artık gökyüzünde yalnızca sen ve ben serin rüzgar içimi ürpertti ekimin son saatleriydi tarifsiz bir duyguyla kasıma merhaba dedim artık not defterime attığım tarihlerde, ayları saymaya gerek kalmayacak.

Buz gibi

gecenin yarısındadır kafeine olan aşkımı itirafım yarılanmış gözlerim dikilir kupama dudaklarımla bir melodi mırıldanırım ve ardından kaptığım gibi yari kulbundan balkona koşarım sokak lambalarının seranatı, yağmurun sesi cennetten bir parça sanki. yapılacak işler girer aramıza boşaldığında kupamın içi buz gibi olur zaten içi boş olan ne varsa hep buz gibi olur.

Çok yaşa

Tüm gücümle haykırıyorum evimin sessizliğine sen çok yaşa emi!! sen çok yaşa sessizliğimi bozan kimseler yok  iç sesimden başka

Gel, gör

Resim
kör pencerelerden masmavi gökyüne bakan balkonlara terfi edildi bir fesleğenim vardı, dert ortağım şimdi koca bir ağaç bekler beni yine de şiir yazan ellerim aynı gece Ay'ı izleyen gözlerim aynı tutkularım aynı sevdam aynı nerde olduğu değilmiş insanın nasıl olduğuymuş önemli olan gel, gör beni bak hala nefes alamıyorum

Haberin yok

Resim
Bugün burda silahlı saldırı oldu şiirsel bir imge değil bu,gerçek tartışmaya başlamışlar yol ortasında biri silah çekince öbürü evin altındaki bakkala sığınmış sığınmakla kalmamış sarılmış adama belki ateş etmez diye olsa gerek öyle olmamış, edilmiş ateş 2 veya 3 el,bilmiyorum ben, bakkalın yalancısıyım bakkalın yalancısı olduğuma göre tahmin edersin ki ölmemiş bakkal bizim kaçkına gelince, o da ölmemiş dondurma dolabı delinmiş, kasa delinmiş.. bizim bakkalın ekmeklerini sevmiyorum tesadüf ki sevmiyorum ya sevseydim? başkasının mevzusunda ölseydim yarım kalsaydım.. haberin olur muydu?

Kuşların kanat sesi

Resim
hüzün şarkıları söylerken penceremdeki kuşlara kalbim tıpkı onların kanatları gibi çırpınır az da olsa bir yaşam sevinci hissederim içimde bir yerlerde lakin kapatıp pencereyi dönünce evimin içine o kırıntı da dayanamaz sessizliğe  kuşlara geri döner bense sessizliğin hem sadık kulu  hem iflah olmaz asi aktivistiyim kimse bilmez ama gündüzleri ona tapınır geceleri büyük günahlar işlerim 6 kişilik yemek masam kullanmadığım 3 odam mevcut hepsini yalnızlıklarıma kiraladım 3,2,1 tıp dedi içlerinden biri o gün bu gündür  kuşların kanat sesinden başka bir şey duymadım oyun mu zannediyorsunuz yaşamayı?

Apartman sakini

Resim
pencereli odaların koridora açılan camlı kapılarını siyah poşetlerle kapladım ışık girmesin koridorlarıma durumdan şikayetçi birkaç iyimser posterim isyan etti karanlığa halı altına atmakla tehdit ettim bugün iyimserliklerimi yüksek beklentilere vilada çektim  kurusun diye de pencere falan açmadım amaç sonuç cümlelerini bazanın altına attım bugün göz önünde durmasın planlarım, can sıkıyor nedenlerle uğraşacak hal kalmadı tabii bunca işten sonra oturdum bir kitap yaktım ben de cümlelerini üflüyorum koridorumun karanlığına mütevazi olamıcam,  bugün apartmanın en iyi sakini benim.

Hastane önünde

Resim
Kızgınım, üstelik başım dönüyor göğsümden sol koluma doğru koşuyorsun çenem gözlerine kilit bir keder boşalıyor alnımdan, tuzlu dil altımı getir Müzeyyen izmaritler açıyor akşam karanlığında hastane önlerinde içerde yatan yakınlarımıza inat dudaklarımdan ciğerime doluyorsun küllük getir Müzeyyen sararmışsın bak rengin solmuş öpmedim mi yoksa bu sabah seni? güzel bir şiir okuyayım sen seversin dinlen biraz, uzan şöyle Müzeyyen

Şikayet

Resim
uzun bacakların geceyle yarışıyor gözlerin ayın karanlık yüzü medcezirin sarsıyor gönlümü şimdiden başlasam dizlerinden öpmeye sabaha karşı şikayet alır mıyız martılardan?

Bile bile lades ve prensipler

Resim
Buruşturduğum sayısız kağıtta adın agresif diyorlar şiirlerime, yalan hoşgörülüyüm hepsine, buruşturdum. derin bir sessizlik oldu kulaklarım çınlıyor tuttuğun prensip olsun mu dedi dilenci? duyamadım aklım başımda değil lakin gözlerin, aklımda ellerin, aklımda dizlerin, aklımda unuttum sanıp küçük bir "es" i  elime zifiri bir sessizlik tutuşturdun bile bile lades

Mizaç

Resim
her zaman aynı özveriyle dinlemez gece yanan sokak lambaları tatlı bir sis çöker ortalığa en kötü adamın bile tehlikesiz olduğu saatlerdir bir ben uyanık bir de Ay anlat anlatabiliyorsan şimdi derdini  duymaz, sağır. serin esen rüzgarlarda sual çok hırkamın ceplerini karıştırır dururum bir avuç cevap için

Bir sevişmek ve yıldızlar

Resim
serin bir yaz akşamı sokak lambasıyla aydınlanan yollar evim gibi sanki bir şiir duyuyorum içimde bir yerlerde seni çağrıştırıyor şırıldayan kavak sesi köpekler çeteleşmiş bölgeyi kolaçan ediyorlar yok sayıyor muhitte açık tek esnaf olan fırıncı beni selam çakıyorum ben de yıldızlara, almazlarsa kendileri bilir tabii bir sevişmek hatırlıyorum yine bu saatlerde eski tarihte başka bir şehirde bir sevişmek hatırlıyorum gürültüsüz bir bebeğin uyuması gibi, bir kedi mırıltısı gibi bir sevişmek hatırlıyorum başka mevsimde belki kar belki yağmur ama yaz değil bir sevişmek hatırlıyorum, yıldızlar bile şahit değil serin bir yaz akşamı yürüyorum sokak lambasıyla aydınlanan yollarda zaman zaman bir sevişmek zaman zaman bir şiir hatırlıyorum selam çakıyorum olana bitene, bir de yıldızlara almazlarsa kendileri bilir tabii.

Akşam sefaları

Resim
parti arabaları propaganda yaparken aşkımıza coşkuyla bir cenaze kalkıyordu yanı başımızdan en isyankar akşamıydı yılın, hatırımda koparmış zincirlerini üzerimize geldi çöktü. bizde gün batarken akşam sefaları açıyordu rengarenk gözlerinde gördüm. çok ağlaşsalar da sevenleri merhumun dirilmedi mefta tuttuğumuz parti kaybetti seçimlerde ve sen dönmedin geri bir tek akşam sefaları kaldı geriye onlar da gözlerinde, başkalarına açıyorlar

Bildiri

Resim
sabah erken kalkacağı için sevişmeyi kısa kesip alarm kuran insanlar var yarına acı acı çalan bir alarmla gün daha doğmadan uyanıyorlar kabusa kahvaltı da kahvaltı olsa metro istasyonundan pohaça sevmiyorum metropolde yaşanan aşkı kalabalık metrobüslerde şiir yazmak zor bir kadına dört nala koşuyorum beton harme binaların arasında gri merdivenlere aşkı çiziyorum şiir boyasıyla Martin Luther özentisiyim uzun bir bildiri astım mahalle muhtarlığının kapısına “alarmları kapatın, tutkulu sevişin, güzel kahvaltı edin”

Üst lig

Resim
krizden olsa gerek sularım bomboş kalmadı limanlarımda hiç gemi sevgilim durgunum, ıssızım ve bu hiç havalı değil allah sevdiğine kavuştursun diyen dilenciye verdim elde avuçta ne varsa amerikan kültürüne entegre olmuş türk gençliği doların hızla yükselmesiyle birlikte derin şokta prim yapamıyor artık herkes kısa paça pantalonla kampüste hiç ses yok millet final sınavlarının telaşında bense boş boş geziniyorum semtimin sokaklarında alt ligde olduğu için yayınlamıyorlar tuttuğum takımın maçını televizyonda tatlı bir heyecan duyar ya insan göğsünün altında kronik bir hastalık gibi kapıldım bu heyecana bekliyorum neyi beklediğimi bilmeden gelsene birlikte bekleyelim üst lige çıkarız belki?

Günün biri

Resim
sıcak bir yaz günü karmakarışık duygularım için bir tas su bıraktım kapının önüne benim kadar düşünen var mı acaba kimsesiz sokağa atılmış düşünceleri üstü başı eskimiş hatıralarıma yemek ısmarlıyorum sadaka dağıtıyorum eksilere vicdan rahatlatmanın kolayı.. uzayan saçlarımı kestirmeye üşenip her gün enseme değmelerine kin tutuyorum sorumluluklar yüklenip sonra boşveriyorum böyle böyle geçecek hayat diyip kendimi mi kandırıyorum? bilmiyorum bazen hiçbir şey bilmediğimi düşünüyorum bazen kendimi, plastik sebze çekmecesi içinde filizlenmiş soğan gibi hissediyorum umutsuzlukların içinde yeşermeyen bilmez bunu umutların içinde umutsuz yaşadığım da olmuyor değil aynı cümlede ikiden fazla olumsuzluk eki varsa ekleri sadeleştirerek okuyorum hayatı karmaşıklaştırmayı çok iyi becerdiğim kadar geri kalan her şeyi sadeleştirmenin de ustasıyım yine de kendini övenlerden nefret ediyorum içinizden yapın, diyorum içimden üşütmekten çok korkuyorum ev içinde hırkasız gezmem hızlı hızlı soluyup yavaş...

Çizgiler

Resim
alnımda oluşan her bir çizgiye isim verdim adları bende kalsın, artıyorlar gün geçtikçe tecrübe diyor büyüklerimiz kendi alınlarındakilere ben diyemem öğretici değil bendekiler başı boş çıkmaz sokaklarım bol haritasını çizemem kaybolduğum, düşüp kalktığım, zaman zaman koştuğum, zaman zaman volta attığım yollar arkamdan su döken oldu çokça benle yürümeye kalkanlar erken yoruldu büyük adımlarımdan şikayetçi yoldaşlar. nefes nefese kalan insanlara saygım var koşuyorsa biri çekilirim önünden ayaklarının yönü ters olsa da benimkilerden bir bildiği vardır diyerekten lakin dönmedim ben de hiç yolumdan döndürmek isteyeni de sevmem bir rota var mı bilmem alın yazısı dedilen. gelişine gidiyorum alnımdaki çizgilerin üzerinden ya ne yapsaydım? durup beklemekten iyidir.

Sarhoşum

Resim
sarhoşum, hem de çok, hiç bilmediğin kadar sarhoşum, ezbere bildiğim şiirleri unutacak kadar sızıp kalıyorum taksimde yahut beşiktaşta rüyalarıma giriyor yüzünün silüeti ters ışık alma sevgilim. sarhoşum yalan yok, çok içtim sarhoşum elim karnımda kusabilirim öp bir kere ne olursun bak kokun geliyor burnuma sarhoşum, karnım acıkıyor durduk yere sarhoşum, uyursam susarım bilirim su ver bana yüzdüğün nehirleri içesim var tehlikeliyim anlayamazsın sarhoşum, bağırsam sesim çıkmaz sarhoşum, yapamayacağım şey yok ruhen ama yapamam bilirim gaza getir beni babandan isterim elimde bir buket çiçek genelev kapısında beklerim yüzsüzüm tükürme artık yağmur sanabilirm sarhoşum, koluma gir ilgiye ihtiyacım var sarhoşum, yüzüme su çarp açılayım biraz ortalık çok fena yalnız bırakma beni sarhoşum işte sarhoş birazcık anla beni.

Saçma

Resim
saçma sapan şeyler söylüyorsun yokluğunun damlayan yaşları gözümde üstelik umursamaz kahkahalarım eşliğinde neden? söylesene neden bu kadar yanlışın üzerine bir de yargılanmaktan korkuyorsun öyle bir dünya yok haberin olsun, adalet falan hak getire vicdanından korkmuyor musun? günahkarlığımı kabul ettim ben şahit olup büyük bir aşka inkar ettim olup biteni lakin itirafımdır bilirim çarpar bak birileri orada burada kirletme kendini bir kez olsun göğe bak eminim ki maviliği sana bir şeyler hatırlatacak

Tebessüm

Resim
Gelen baharı selamladım bugün heyecan yoktu içimde, hızlanmadı namzım lakin her gün yürüdüğüm sokağa çiçekler ekmiş belediye esen hafif rüzgarda sallanıyorlardı küçük bir tebessüm hediye ettim  mor renkli peyzaj çiçeklerine tebessüm çok değerli şu günlerde her yüzde görmek zor, kara borsaya düştü kahkahalar parayla satın alamazsın, o derece değerli dolardan hızlı yükseliyor içten bir "merhaba" nın değeri değiş tokuş ediliyor iltifatlar. bugün sevdalar üzerine düşünmedim mutluluk üzerine düşünmedim saçların ve gülüşün üzerine çok fazla düşünmedim sadece yürüdüm hep o yürüdüğüm sokakta gelen baharı selamladım küçük bir tebessümle tebessüm diyorum, tebessüm çok değerli şu günlerde.

Yarıya kadar açık pencerem

Resim
yarıya kadar açık penceremden şehrin sesi süzülüyor içeri karmaşık, heyecanlı fakat oldukça yorgun iyiyim, merak etme.. bir fincan filtre kahvenin ardından Rodrigonun gitar konçertosunu dinliyorum her seferinde farklı şey hissettiren uhrevi bir müzik, yorgun şehrin uğultusuna karışıyor buruk bir tat bu. bugün gözlerimi kapatıp güneşe döndüm yüzümü göz kapaklarımda akan kanın yansımasını gördüm aynı sıcak kırmızılığı yanaklarında görmüştüm en son seni hatırlattı güneş bugün esen rüzgar seni hatırlattı kokunu getirmez belki bu şehrin havası, çünkü yorgun fakat ben ne zaman yasemin görsem, anarım seni tüm dini ve milli bayramlarda seni kutlarım haksızlık etmeden gelecek güne  geçmişi sık sık anarım karşısında meydan okurcasına dikilmiş kör duvarlara rağmen yarıya kadar açık penceremden dünyayı izliyorum içinde sadece sen varsın

Sen, ben ve titanik

Resim
sevgilim, sahi nasıl battı ama titanik? çarptığı buz dağından sonra, korku dolu çığlıklarla ağır ağır. izlediğimiz filmlere benzemez gerçek hayat çalmaz her müzisyen batan gemide öleceğini bilen bir çalışan, can yeleği uzatmaz üst sınıf bir yolcuya kolay kolay aşık olmaz eğer çok zenginse bir kadın, fakir bir adama sevgilim sahi nasıl battı ama titanik? sen ve ben de olabilirdik belki o gemide üstelik kaldırıp tüm statüyü, aynı sosyal sınıf içinde karşılaşır gibi ilk defa sanki Taksim’de buluşup o geniş güvertede batmadan önceki son on-on beş dakika içinde hiç öpmemişim gibi seni hiç sarılmamışım gibi kollarına hiç duymamışım gibi sesini hiç koklamamışım gibi saçlarını bata-çıka derin hayallere ölümle dans ederdik belki birlikte buz gibi suda, bir gece yarısı

Bana bir şiir borçlusun

Resim
bak bu gün çok güzel bir imge gelmişti aklıma ilk fırsatta yazayım, yoksa unuturum derken göz göze geldik aklım başımdan gitti bana bir şiir borçlusun saçlarının kokusuyla ödemeye kalkma imgemin yanından geçemez sert bakışlarına kalsa yüzüne bakmaya değmez lakin, tanrısal bir güzelliği paylaşmamak yakışmıyor sana oysa doldurmalısın güzelliğini paket paket kahkahalara dik başını indirip biraz aşağıya selamlasan diyorum kullarını, ne çıkar? bak bu gün çok güzel bir imge gelmişti aklıma yürüme öyle bir daha, taş olursun içinde kötülük yok elbet bilirim lakin bana bir şiir borçlusun

Birkaç kitap ve yumurta

Resim
Tuşlarda titriyor ellerim, yazacağım iki üç mısra için ne gerek vardı lanet okumaya? Beşiktaş'a diye çıkıp yola yumurta alıp döndüm eve serin bir rüzgar sıyırdı saçlarımı umduğum gibi gitmedi hayat içim titredi nisan ortasında bu havalar yalan söylüyor bana sanıyor musun ki kanarım artık ses tonuna? zamanında okuduğum, şimdilerde konusu bile aklımda olmayan birkaç kitap duruyorlar çekmecemde sen olsan tekrar okur muydun?

Sevemedim

Resim
Ilık rüzgarların estiği bir nisan gecesi doğurmuş annem beni gözlerimi bir hastanede açmışım gecenin köründe doğmak zor, sabaha kadar uyku tutmamış beni pek değişmedi sonrasında bu huyum büyüdükçe anladım pek sevemedim ben buraları anlatılan masallardan mı yoksa, okuduğum kitaplardan mı bilmem kaçıp gidesim geliyor herkesten hoş kimin umurunda diyorum sonra kendime otur işte oturduğun yerde gidemiyorum. ama ne zaman bir gece vakti seyre çıksam yıldızları ve bir uçak görsem uğultusu belli belirsiz gözüm takılır bilirim kucak açmaz uzak diyarlar gelene gidenin yokluğunu da fark etmez kimse lakin sevemedim buraları affet anne

Güzel bir bahar akşamı

Resim
Güzel bir bahar akşamı insan ne ister? nisanı ortalamışsın gençsin üstelik sağlıklısın çiçekler açıyor, erik mevsimi yaklaşmış yürürken bir sokakta ansızın minik kedi yavruları görebilirsin bir hırka yahut kısa kolluyla çıkabilirsin dışarı markete inerken terlik giysen de olur geceleri seviyorsan uzayan günlerden şikayet edebilirsin belki lakin gevşeyen gönül yaylarını tıngırdatmak için ışıkların sönmesine ne gerek var? ne yapacaksan aydınlıkta yap korkma güzel bir bahar akşamı insan ne isterse onu yap korkma

Ben

Resim
kıpkırmızı gözlerinin arkasında derin düşünceler yatardı koşar adım yürür her daim bir yerlere yetişmeye çalışırdı yola geç çıktığından falan değil, erken gitmek için de değil elbet huyu kurusun aceleciydi hayata beş dakikası boş geçmez geçse de düşünerek geçerdi yarını düşünme huyu yüzünden döktü saçlarını, her pazar yıkadığı yastık kılıflarına düzenli yaşamayı sever, düzensizliklere bile planlayarak karar verirdi daha iyi düşünebilmek için dinlenir daha iyi çalışabilmek için uyurdu öyle beş altı saat falan değil tam sekiz saat bilse de gereksiz olduğunu çabasının başka türlü yaşamayı reddederdi söylenenlere kulak asmaz, çok konuşmazdı her yıl iki kere hasta olur üç günde iyileşirdi iki fincan kahvesini içer arada sırada şiir yazardı kanal boyunca dizili çınar ağaçlarının olduğu gündüz yağmur yağıp, gece dolunayın çıktığı bir yerin hayalini kurardı Orhan Veli’yi saygıyla anıp rakısını yudumlardı meseleydi onun için to be or not to be bu yüzden olsa gerek çok düşünür, az yaşardı. ...

Sende kalsın

Resim
Bıraktım sende kalsın en içten gülüşüm bekleyişim bir otobüs durağında seni yürüyüşüm koşar adım sana hepsini sana bıraktım taşıyabilecek misin emin değilim ağır gelebilir belki beklerken mırıldandığım şarkılar gözlerin dolar falan makyajın akar sonra, kızma sakın bana sevmezdim ikinci tekil şahısa hitabı şiirlerde köpeği olduk vasat mısraların lakin elde değil başka yol bilmem yeraltı edebiyatı falan parçalamıyorum çay falan da sevmem zaten sana bıraktıklarımdan geriye üç beş şiir kaldı işte onlardan biri de bu istersen al bıraktım sende kalsın

İstanbul'da

Resim
Bulutların yoğun olduğu bir şehir varmış apartmanlar birbirine çok yakın ve sabahları üst kattakiler  halılarını balkonlarından çırparlarmış kesilmiş yağ tenekelerinin içini doldurup toprakla çiçek saksısı olarak kullanırlarmış gri temalı hayatlar gelip istemeye istemeye bir araya mavi gökyüzünden uzak, ağlaşırlarmış aşağıda oturanlar        balkondan sirkelenen halıların öcünü              kışın yaktıkları sobalarının bacasından çıkan zehirle alırlarmış kimse cam açamaz evini havalandıramazmış yazılı olmamasına rağmen çok keskin yasaklar varmış iki farklı kişinin aynı zamanda pencereden bakması sakıncalıymış gri gökyüzüne bile hasret herkes ama farkına varmazmış Orhan Veli'yi bilmezler ama dizelerini yaşarlarmış selamlaşmak nadiren "selamın aleyküm" "iyi günler" dilemek hak getireymiş melankolik yaşamak böyle bir yerde kişisel tercih değilmiş

Üzülür bak şairler

Resim
kim olsa ister böyle bir güzellik bakılıp geçilebilir mi? eğmişsin başını üstelik saçların düşmüş önüne ne düşünüyorsun şimdi kim bilir en son aldığın topuklu ayakkabı mı vuruyor yoksa? yok canım yok 19. yüzyıl materyalist akımlarının günümüz teolojisine etkisini düşünüyorsundur eminim ya da biri üzmüştür seni? iyi tanıdığın birini tanıyamamışsındır bir akşam yemeğinde ona canın sıkılmıştır belki kim olsa ister, ben dahil böyle bir güzellik bakılıp geçilir mi? aman farkına varma güzelliğinin kıpkırmızı bir ruj sürmeye kalkarsın bir sabah evden çıkarken koyu bir far sürersin gözlerine adı aklıma gelmeyen çizgiler çekip yüzüne ihanet edersin güzelliğine aman farkına varma hep böyle düşünceli ve sade kal “Nietsche’nin bıyıklarıyla kolerasyonu var mı fikirlerinin” diye düşün yalnız kaldığında çünkü aksi durum üzer bütün şairleri.